Beslenme konusunun bu kadar sorun olmadığı zamanlardı, ailemizle birlikte yemek yiyorduk ve yemek yemek bizim için bir zevkti. Bir toplantı ya da bir ritüel belki de bir terapiydi bizim için. Bugün uzmanların söylediği beslenmede “20 dakika” kuralı bizim için sorun değildi, çünkü 20 dakika az gelirdi.

Nedir bu beslenmede 20 dakika kuralı? 

Yemeğe başladıktan 20 dakika sonra doygunluk hissi  oluşmaya başlar. Yani siz yavaş yavaş yemeğinizi yerseniz çok fazla bir şey yemeden doymuş bir şekilde sofradan kalkabilirsiniz. Eğer hızlı yerseniz yemeniz gerekenden daha fazlasını 20 dakikaya sıkıştırabilirsiniz.

Şu anda ne durumdayız? 

Zamandan kazanmak uğruna yeme süremizden mi çalıyoruz yoksa yemekten zevk mi alıyoruz, kendimize bunu sormalıyız. Yemek süresinin kısa olması bir sorundur ve bunun nedenlerini de kendimize sormamız gerekir.

Yemek yemek ve uyumak sadece kendimiz için yaptığımız eylemlerdir.  Bize ait zamanlardır bu zamanlar. Bu zamanları daraltmak kendimize yaptığımız kötülüktür. Gereğinden fazla uzatılması da bir problem elbette, en uygunu -her konuda olduğu gibi- ideal zaman aralıklarında tutulması.Yani bir öğününüzü 20 dakikadan az olmayacak şekilde tüketin. Yemeğinizi ve sohbetinizi ailenizle, arkadaşlarınızla paylaşın. Paylaşmak mutluluk ve doygunluk verecektir.

Dikkatinizi başka bir yere odakladığınızda doygunluk hissini algılayamayabilirsiniz. Bu nedenle televizyon izlerken yemek yememeye çalışın. Televizyon da tüm dikkatinizi çektiği için ne yediğinizin farkında olamayabilirsiniz. Tabi birde akıllı telefonlar var. Elimizden düşmeyen telefonlarımızı da en azında sadece yemek vakitlerinde bir kenara koymalıyız.

Yemeğinizle eğlenin! 

Tadını çıkarın yemeğin; önce bir bakın, koklayın, bıçağınızla ufak parçalara bölün ve ağzına bir lokma atın. Lokmanız bittiğinde ise şu soruyu sorun: “Günün nasıl geçti?”