Kaygı bozukluğu çağımızın en önemli ruh sağlığı sorunlarından biri olduğundan, kaygı bozukluğunda beslenme de bu sorun için büyük bir önem arz etmektedir. Kaygı ya da anksiyete bozukluğu, Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’ne göre Amerika Birleşik Devletleri’nde görülen en yaygın ruh sağlığı sorunudur. Kaygı bozukluğu, Amerika Birleşik Devletleri nüfusunun %18’ini etkilemektedir. Bu da kaygı bozukluğuyla mücadele eden 40 milyon yetişkin olduğu anlamına geliyor. Türkiye’de kaygı bozukluğunun yaygınlığıyla ilgili çok fazla araştırılma yapılmamış olmakla birlikte yapılan araştırmalar genellikle üniversite öğrencileri, lise öğrencileri ve kadınlar gibi spesifik gruplar üzerinde çalışılmıştır. Yapılan araştırmalar sonucu kaygı bozukluğu görülme sıklığı %3 ila %21,7 arasında bulunmuştur.

Kaygı bozukluğu ile depresyon genellikle birlikte seyreder. Depresyonda olan insanların yaklaşık yarısında kaygı bozukluğu da görülmektedir. Bunun yanı sıra kaygı bozukluğu yaşayan çoğu kişi kliniğe başvurmamaktadır, kliniğe başvuranlara da yanlış tanı konulabilmektedir ya da konulan diğer tanılar kaygı bozukluğunun önüne geçebilmektedir. Kaygı bozukluğu, herkesin arada sırada yaşadığı, endişe olarak tanımladığı bir duygudur. Bu durum sürekli olarak,  belli bir nedene bağlı olmadan ve denetlenemeyen bir şekilde görüldüğünde tanı olarak konulmaktadır. Tıp literatüründe “yaygın anksiyete bozukluğu” olarak tanımlanan kaygı bozukluğunda kişiler kaygılarını denetleyemezler ve bu onların yaşam kalitelerini ciddi bir şekilde etkilemeye başlar.

Kaygı Bozukluğunda Beslenme Tedavisi

Psikoterapiler ve ilaçlar kaygı bozukluğunun tedavisinde kullanılan yöntemlerdir, ancak kaygı bozukluğu yaşayan kişilerin yaklaşık üçte biri bu tip tedavilerden faydalanır. Beslenme tedavisi, çoğu hastalıklar için doğrudan, bazı hastalıklar içinse dolaylı olarak etki etmekle birlikte kaygı bozukluğunda da psikoterapi ve ilaç tedavilerinin yanı sıra uygulanacak beslenme planı da bu hastalığın tedavisinde önemli rol oynamaktadır. Dengeli bir beslenme programı ile yeterli miktarda su içmek, alkol ve kafeini sınırlandırmak veya tamamen kesmek gibi önerilerin yanı sıra kaygıyı hafifletmeye yardımcı olabilecek birçok diyet önerisi sıralanabilir. Örneğin, kompleks karbonhidratlar daha yavaş sindirilirler ve bu nedenle kan şekeri seviyesinin dengeli bir şekilde korunmasına yardımcı olur. Kan şekerinin dengeli seyretmesi genel olarak sakinliğin korunmasını sağlar. Kepekli tahıllar, sebzeler ve meyveler açısından zengin bir diyet, işlenmiş gıdalarda bulunan birçok basit karbonhidrattan kaçınmanızı da sağlayarak daha sağlıklı bir seçenek sunar. Yemeklerin yendiği zaman da önemlidir. Öğün atlamaktan kaçının. Öğün atladığınızda kan şekeriniz düşüş meydana gelir ve bu durum altta yatan kaygıyı tetikleyerek gerginlik hissetmenize neden olur. Bağırsak-beyin ekseni de çok önemlidir, çünkü bağırsak zarında büyük oranda (yaklaşık% 95) serotonin reseptörleri bulunur. Araştırmalar, probiyotiklerin hem anksiyete hem de depresyonu tedavi etme potansiyelini ele almaktadır.

Ispanak ve pazı gibi yeşil yapraklı sebzeler, magnezyum açısından zengin oldukları için kaygı bozukluğu olanların diyetine eklenmelidir.

 

Kaygı Bozukluğunda Beslenme Önerileri

  • Farelerde yapılan bir çalışmada magnezyum oranı düşük diyetlerin anksiyete ile ilişkili davranışları arttırdığı bulunmuştur. Bu nedenle, doğal olarak magnezyum açısından zengin gıdalar, kişinin daha sakin hissetmesine yardımcı olabilir. Magnezyum kaynakları; ıspanak ve pazı gibi yeşil yapraklı sebzeler ile baklagiller, kabuklu yemişler, yağlı tohumlar ve kepekli tahıllardır.
  • İstiridye, kaju fıstığı, karaciğer, sığır eti ve yumurta sarısı gibi çinko bakımından zengin gıdalar, kaygının azaltılması ile ilişkilendirilmiştir.
  • Somon gibi yağlı balıklar da dahil olmak üzere diğer balıklar omega-3 yağ asitleri içerir. 2011 yılında tıp öğrencileri üzerinde tamamlanan bir çalışma, omega-3’lerin kaygıyı azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermiştir. Bu çalışmada omega-3 yağ asitleri içeren takviyeler kullanılmıştır. Çalışmadan önce, omega-3 yağ asitleri sadece depresyonun iyileştirilmesi ile bağlantılıydı.
  • Psikiyatri Araştırmaları Dergisi’nde yapılan bir araştırma, probiyotik gıdalar ile sosyal kaygının azaltılması arasında bir bağlantı olduğunu öne sürdü. Turşu ve kefir gibi probiyotik açısından zengin yiyeceklerin eklendiği diyetler daha az semptom görülmesi ile bağlantılı bulundu.
  • Sağlıklı bir sebze olduğu bilinen kuşkonmaz… Yapılan bir araştırmaya dayanarak Çin hükümeti, anti-anksiyete özellikleri nedeniyle doğal fonksiyonel yiyecek ve içecek bileşeni olarak kuşkonmaz ekstraktının kullanılmasını onayladı.
  • Avokado ve badem gibi B vitaminleri açısından zengin besinler, “iyi hissettiren” gıdalar olarak bilinirler. Bu besinler serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin salınımını teşvik eder. Kaygıyı yönetmede güvenli ve kolay bir ilk adımdır.

Antioksidanlar beslenme planına dahil edilmeli mi?

Antioksidan alım miktarının azalmış olması ile anksiyetenin ilişkili olduğu düşünülmektedir.  Bu nedenle, beslenmenizi antioksidanlar açısından zengin gıdalarla arttırmanın kaygı bozukluklarının semptomlarını hafifletmesine neden olabileceği düşünülebilir.

 

Kaygı ya da endişe belirtileriniz şiddetli ise veya iki haftadan fazla sürüyorsa bir psikiyatriste danışmalısınız. Kaygı bozukluğu teşhisi konduğunda ise doktorunuzun önerdiği tedaviyi uygulamalısınız. Beslenme tedavisi diğer tedavilerin yerine geçmezken tedavinize yardımcı olabilir.

 

Kaynak 1

Kaynak 2

Kaynak 3