İnsanlığın tarih boyunca verdiği hayatta kalma mücadelesi: İştah oyunları.

Bu mücadelenin en önemli faktörü yeterli ve dengeli beslenmek, beslenebilmek için de yemek yemeyi istemek. Bağışıklık sistemimiz nasıl bizi mikroplardan koruyorsa iştahımız da bizi açlıktan koruyor.

İştah, yemeğe karşı duyulan istek anlamına gelir. İştahımız yaşamamız için elzem bir dürtüdür, yemek yemeden hayatta kalamayız. İştahımız bizi öldürmeyecek kadar fazla, süründürmeyecek kadar az olduğunda işler yolundadır. Karnımız açken yemek yemek isteriz, karnımız tok olduğu halde yemek istiyorsak ya da karnımız doyduğu halde yemeye devam ediyorsak bu bir sorundur. Nedeni fizyolojik ya da psikolojik olabilir.

Bebekken her şey basittir. Acıkırız, ağlarız, emeriz ve karnımız doyar. Çok fazla uyaran yoktur etrafımızda, olsa da farkında olmayız. Sucuk reklamı gördüğümüzde ağzımız sulanmaz mesela. Büyüdükçe işler daha karmaşık bir hale gelir. Gördüklerimizden, duyduklarımızdan, kokulardan etkileniriz, “canımız çeker”.

Açlık ya da tokluk hissetmemizi sağlayan mekanizma birçok farklı hormon tarafından kontrol edilir. Bazılarının seviyesi açlıkta, bazılarının seviyesi toklukta yükselir. Vücudumuzun yakıtı olarak nitelendirilen glikozun (kan şekeri) kanımızdaki seviyesi bu hormonların uyarılmasındaki en önemli faktördür. Vücut bir döngü halinde sürdürür bu eylemleri. Bu mekanizmanın herhangi bir yerinde bir sorun çıktığında döngü bozulur, bu da fizyolojik bir sorun olarak karşımıza çıkar. Çok değerli hekimlerimiz de bu aşamada devreye girip sorunu çözmeye çalışırlar. Peki, fizyolojik olarak hiçbir sorunumuz olmadığı halde neden ihtiyacımız olandan fazlasını yiyoruz? Burada da psikolojik nedenler karşımıza çıkıyor.

İnsanlar yaşadıklarından etkilenirler. Kimileri daha dirençli kimileri daha duyarlıdır. Duyarlı insanlarda da tepkiler farklı farklıdır. İştah konusunda da durum böyle: Bazı insanlar üzgünken daha çok yerler, bazıları ise yemeden içmeden kesilir. Her ne şekilde olursa olsun yaşamımızdaki, vücudumuzdaki değişikliklerden ilk etkilenen iştahımızdır.

Kültürümüzün iştahımız üzerinde bir etkisi olabilir mi?

Yemek kültürümüzün bu kadar zengin olması iştahımızın artmasına bir etkendir ancak daha büyük etken ikram kültürümüzün zenginliği! Çocukluğumuzdan itibaren arkamızdan ağlayan tabaklar; ağzımıza park etmeye hevesli uçaklar, arabalar; doyduğumuz halde yedirmeye devam eden annelerimiz ve her misafirliğe gittiğimizde aç olduğumuzu düşünen yemek bitmeden içi rahat etmeyen ev sahipleri… İştahımız üzerinde söz sahipleri olmuşlardır. Bir de yazının başında bahsettiğim sucuk reklamı var. Bunu da “iştah oyunları” olarak nitelendiriyorum.

Televizyon izlerken karşımıza çeşit çeşit yiyecekler çıkıyor, yolda yürürken burnumuza güzel yemek kokuları geliyor, bununla birlikte tatlılar, çikolatalar, meşrubatlar… Bu kadar uyarana kayıtsız kalmamız her zaman mümkün olamıyor. Bu uyaranlar açken bizleri daha da acıktırıp, tokken de aç hissetmemize neden olabiliyorlar.

Alacağımız basit önlemlerle bunlarla başa çıkabiliriz. Ana öğünlerin arasında mutlaka ara öğün yapmalıyız ki bir sonraki öğüne çok acıkmış olarak geçmeyelim, öğünler arasındaki süre de 3 saati geçmemeli. Karnımız toksa ve canımız bir şey çekiyorsa, canımızın çektiği yiyeceği bir sonraki öğüne ya da bir sonraki güne erteleyebiliriz. Tabi ki porsiyon ölçüsüne dikkat ederek… İştahımız bir sorun olabilecek kadar fazla ise bir uzmana danışmakta fayda var.

Not: 12 parçalı kare çikolatanın 1 karesini de yeseniz tamamını da yeseniz damağınızda kalan tat aynıdır, daha çok yediğiniz için daha fazla tat almazsınız. Bütün mesele bir seferde alacağımız kalorinin seçimini yapmak. 456 kalori mi 38 kalori mi?

456 kalori bir günde almamız gereken toplam enerjinin yaklaşık dörtte biridir.